Kurt ve 80 Koyunun Hikayesi

Maviokul.Com

5 Görüntülenme
0 Yorum

Yöneticiye Bildir

Kurt ve 80 Koyunun Hikayesi

Kurt ve 80 Koyunun Hikayesi

Bir varmış, çok uzak bir zamanda, yüksek bir dağın sarp eteklerinde, ormanın en derin ve gölgeli kısımlarında, kendine ait ininde yalnız yaşayan, kurnaz ve her daim aç bir kurt varmış. Adı Rüzgarboğan'dı, çünkü avına öyle sessizce yaklaşır, öyle hızlı saldırırdı ki, sanki rüzgarı bile boğardı. Ormanın tüm sakinleri, onun keskin dişlerinden, çevikliğinden ve acımasız avcı gücünden dehşetle korkar, yollarına çıkmamak için büyük özen gösterirlerdi. Rüzgarboğan, doğası gereği yetenekli bir avcıydı, avladığıyla gününü kolayca geçirebilirdi. Ancak onun en belirgin özelliği ve aynı zamanda en büyük zaafı, asla dinmeyen, doymak bilmez, yakıcı bir açgözlülük duygusuydu. Karnı tok olsa bile, gözü hep daha fazlasındaydı, daha büyük, daha kolay avlar arardı. Bu bitmek bilmez hırs ve doyumsuzluk, onu ormanın en çok korkulan ve nefret edilen yaratığı yapmıştı.

Aynı masalsı ormanın daha sakin, daha aydınlık bir bölümünde, dağın aksi yönünde, güneşin her zaman parladığı, rengarenk, narin çiçeklerin hiç solmadığı, berrak suyun şırıl şırıl şarkılar söylediği, adeta sihirle dokunmuş büyülü bir bahçe vardı. Bu huzur dolu bahçede, sayları tam tamına seksen olan, yünleri pamuk gibi yumuşak ve kar beyazı, kalpleri saf ve sevgi dolu bir koyun sürüsü barış içinde yaşardı. Günlerini yemyeşil, sihirli çimenlerde tasasızca otlayarak, gökyüzünde uçuşan narin kelebeklerle oyunlar oynayarak, birbirlerine sevgiyle sokularak ve gün batımında hep birlikte uykuya dalarak geçirirlerdi. Onların dünyası, Rüzgarboğan'ın yalnız, soğuk ve acımasız dünyasından çok farklı, neşe ve huzur doluydu. İşte bir gün, Rüzgarboğan'ın karnı her zamankinden daha çok kazınmıştı, içindeki o doymak bilmez açgözlülük hissi onu yeni ve büyük bir ava yöneltmişti. Ormanı gözetlerken, gözü masalsı bahçedeki o kalabalık, iri ve ona göre savunmasız görünen koyun sürüsüne takıldı. Seksen koyun... Onun için hiç bitmeyecek, yıllarca sürebilecek, rüyalarını süsleyen bir ziyafet gibi görünüyordu.

Rüzgarboğan, dinmek bilmeyen açlığını bir an önce bastırmak ve o yakıcı açgözlü iştahını doyurmak için o kalabalık seksen koyun sürüsünü avlamaya kararlıydı. Aklında sinsice, kurnazca işlenmiş bir plan vardı; acele etmeyecek, doğru zamanı bekleyecekti. Oysa koyunlar, büyülü bahçelerinin sihirli koruması altında, kendilerini tamamen güvende hissediyorlardı. Rüzgarboğan'ın ormanın derinliklerinden onlara doğru sinsice yaklaştığından, gözlerinin açlıkla parladığından ve akıllara durgunluk veren planlar kurduğundan tamamen habersizdiler. Onların dünyasında kötülüğe yer yoktu, bu yüzden de onu beklemiyorlardı.

Rüzgarboğan, aceleci bir avcı değildi, o sabırlıydı. Hemen saldırmak yerine, günlerce, hatta bazen haftalarca ormanın kenarındaki sık yaprakların ve gölgelerin arasından, devrilmiş ağaçların arkasından, kendini tamamen gizleyerek o seksen koyun sürüsünü büyük bir dikkatle izlemeye başladı. Onların günlük rutinlerini en ince ayrıntısına kadar öğrendi; ne zaman uyanıp otlandıklarını, ne zaman berrak sulardan su içtiklerini, ne zaman birbirleriyle neşeyle oyun oynadıklarını... Koyunların genellikle tasasız, güvende oldukları için rahat ve savunmasız olduklarını fark etti. En önemlisi, bazen sürünün etrafındaki o görünmez, koruyucu sihrin, yani büyülü bahçenin enerjisinin veya onları uzaktan gözeten birinin kısa süreliğine zayıfladığı veya tamamen ortadan kalktığı anlar olduğunu fark etti. Rüzgarboğan, işte tam o anı, o küçük ama hayati boşluğu, pençeleri titreyerek ve salyaları akarak sabırla kolluyordu.

Ve nihayet, Rüzgarboğan için beklediği o kusursuz, o uygun an geldi çattı. Bahçenin koruyucu sihrinin hafifçe zayıfladığı, onları gözetenin kısa bir süreliğine uzaklaştığı, güneşin tam tepeye çıktığı sıcak bir öğleden sonra, koyunlar her zamanki gibi tasasızca otluyor, bazıları da şekerleme yapıyordu. Rüzgarboğan, ormanın gölgelerinden bir şimşek gibi fırladı. Hızla, inanılmaz bir sessizlikle yaklaştı ve sürünün kenarındaki, en ufak bir tehlikeden habersiz talihsiz bir koyunu aniden, güçlü pençeleriyle yakaladı. Göz açıp kapayıncaya kadar, ilk koyun avlanmış, Rüzgarboğan'ın doymak bilmez midesine gitmişti bile. Koyun sürüsü, bu ani ve vahşi saldırı karşısında büyük bir şok ve panik içindeydi. Ne olduğunu anlamadan kaçışmaya başladılar. Ancak sürünün lideri, Akın adında, yünü kar beyazından daha parlak, gözleri ormanın en bilge baykuşu kadar anlamlı ve adımları sarsılmaz sağlamlıkta olan, saygı duyulan bir koç vardı. Akın, sadece bir koyunun avlandığını görmekle kalmadı, Rüzgarboğan'ın gözlerindeki o vahşi parıltıyı, o doymak bilmez açgözlülüğü, bir taneyle asla yetinmeyeceğini, tüm sürüyü hedef aldığını ve hepsinin büyük bir tehlike altında olduğunu hemen anladı.

Akın, bir an bile tereddüt etmedi. Kendine özgü, yankılanan, acil bir meleme sesiyle tüm sürüye yaklaşan büyük tehlikeyi haber verdi. Sesi hem uyarıcıydı hem de panikleyen sürüyü toparlayıcı bir tona sahipti. Panik içindeki koyunlar, liderlerinin kararlı sesini duyunca kaçışmayı durdurup ona doğru, adeta bir mıknatıs gibi toplandılar. Akın, onlara Rüzgarboğan'ın sadece o bir koyunla yetinmeyeceğini, açgözlü kalbinin tüm sürüyü istediğini, hepsinin büyük, ölümcül bir tehlike altında olduğunu haykırdı. Koyunlar, Akın'ın sözleriyle ve az önce yaşadıkları dehşetle sarsılsalar da, aynı zamanda Akın'ın bilge liderliği ve sakinliği sayesinde bir gerçeği fark ettiler: Tek başlarına, birer birer yakalandıklarında zayıf ve savunmasızdılar, ama birlikte hareket ederlerse, birbirlerine destek olurlar, omuz omuza dururlarsa o korkunç kurda karşı bir şansları olabilirdi. Kalplerindeki korku, yerini yavaş yavaş sarsılmaz bir kararlılığa ve birlikte direnme isteğine bıraktı. Artık kaçmak yerine, kalıp savaşmaya hazırdılar.

Akın'ın çağrısıyla ve tehlikenin bilinciyle bir araya gelen seksen koyun, korkularını kalplerinin derinliklerine gömerek, omuz omuza, yün yüne, boynuz boynuza kenetlendiler. Birbirlerine sımsıkı destek olarak, adeta tek bir nefes alan, devasa ve sağlam, yaşayan bir duvar oluşturdular. Sürünün en güçlü koçları, Akın liderliğinde en öne geçti, keskin boynuzlarını Rüzgarboğan'a doğru tehditkar bir şekilde çevirdiler. Diğerleri arkada sıkıca durarak o yün ve boynuzdan oluşan duvara güç kattılar, her biri arkadaşının arkasında duruyordu. Rüzgarboğan, açgözlülüğüyle, kolay bir av bekleyerek ve küçümsediği koyunları dağıtacağını düşünerek tekrar saldırdığında, karşısında tek tek panik içinde kaçışan koyunlar yerine, kenetlenmiş, kararlı, dimdik duran ve direnen bir sürü duvarı buldu. Saldırdı, devasa pençeleriyle vurmaya çalıştı, keskin dişlerini göstererek vahşice kükredi, o koyun duvarını parçalamaya çalıştı, ama nafile! Koyunlar geri adım atmadı, Rüzgarboğan'ın saldırıları karşısında sallanmadılar, dağılmadılar. Her biri, arkadaşının arkasında durdu, birlikte nefes aldılar, birlikte direndiler. Rüzgarboğan'ın her saldırısı, onların birliğini daha da güçlendirdi, adeta onları birbirine daha çok yapıştırdı. Kurt, koyun sürüsünün bu beklenmedik ve sarsılmaz kararlılığını, birlikte hareket etme gücünü gördükçe, daha önce hiç yaşamadığı bir şaşkınlığa uğradı. Tek tek avlamak kolaydı, bu onun doğasıydı, ama böylesine kenetlenmiş bir birliğe karşı koymak, onu alt etmek imkansızdı. Hüsran ve hayal kırıklığı içinde, birkaç sonuçsuz ve yorucu denemenin ardından, Rüzgarboğan öfkeyle homurdanarak geri çekildi ve o yenilmez görünen kenetlenmiş sürüden, o sihirli bahçeden hızla uzaklaştı.

Rüzgarboğan, ormanın derinliklerindeki inine dönerken, bedeni yorgun, midesi hala aç, ama aklı hala o kenetlenmiş seksen koyun sürüsündeydi. Tek tek zayıf olanların, kolayca avlanması gerekenlerin, bir araya gelerek nasıl böylesine güçlü, aşılmaz bir sürü oluşturduğuna inanamıyordu. Onların birliği, onun vahşi, açgözlü ve bencil bireysel gücünden çok daha etkili olmuştu. Rüzgarboğan, ilk defa hayatında durup derinlemesine düşünmeye başladı. İçindeki o yakıcı açgözlülük hissinin onu nasıl kör ettiğini, kolay bir av uğruna ne kadar büyük bir hata yaptığını anladı. Başkalarının hakkına, onların huzuruna, mutluluğuna ve güvenliğine göz dikmenin sadece yanlış ve adaletsiz değil, aynı zamanda kendisini de mağlup eden, onu zayıflatan bir davranış olduğunu acı bir tecrübeyle fark etti. O günden sonra, Rüzgarboğan'ın kalbinde ve zihninde bir değişim başladı. Artık o seksen koyun sürüsüne saldırmayı, onları hedef almayı aklından bile geçirmiyordu. Onların sergilediği birlik ve dayanışma ona önemli bir ders vermişti: Gerçek güç, sadece fiziksel kuvvetten, keskin dişlerden ya da yırtıcı pençelerden gelmezdi; gerçek güç, birlikten, dayanışmadan, birbirine sahip çıkmaktan ve kalplerdeki iyilikten gelirdi. Belki hemen tamamen değişip nazik bir kurt olmadı ama en azından o seksen koyuna karşı derin bir saygı duymayı öğrenmişti ve onların yanından geçerken artık başını öne eğiyordu.

O tehlikeli günün ardından, seksen koyun sürüsü daha da güçlenmiş, birbirlerine daha sıkı kenetlenmişti. Yaşadıkları korku ve atlattıkları tehlike, yerini sarsılmaz bir birliğe ve birbirlerine duydukları derin güvene bırakmıştı. Akın, bilge, cesur ve şimdi daha da saygı duyulan lider olarak her zaman onların yanındaydı, sürüsüne sevgiyle rehberlik ediyor, onları koruyor ve bir arada, güçlü bir şekilde tutuyordu. Masalsı bahçe, onların birliğinin, huzurunun ve atlattıkları zorluğun bir simgesi olarak eskisinden daha da güzel, daha da güvenli kalmaya devam etti. Artık ormanda, o seksen koyunun sadece yünlerinin beyazlığıyla değil, aynı zamanda ne kadar birleşik, ne kadar güçlü ve ne kadar dirençli olduklarıyla fısıldanıyordu.

Ve böylece, Kurt ve Seksen Koyunun Hikayesi, uzak dağların eteklerinde, ormanın derinliklerinde anlatılan, dilden dile yayılan bir efsaneye dönüştü. Bu eşsiz masal, açgözlülüğün ne kadar kör edici, bencilce ve nihayetinde zayıflatıcı olduğunu; buna karşılık birliğin, dayanışmanın, sevginin ve birbirine sahip çıkmanın ise en güçlü avcıya bile karşı durabilecek, hatta onu bile değiştirebilecek yıkılmaz bir kuvvet olduğunu vurguluyordu. Rüzgarboğan, koyunların sarsılmaz birliği ve birbirlerine duydukları saf sevgi sayesinde, kendi açgözlülüğünün ne kadar yanlış, ne kadar yıkıcı olduğunu anlamış ve belki tamamen değişip bir kuzu olmasa da, en azından başkalarının hakkına ve birliğin gücüne saygı duymayı öğrenmişti. Bu masal, masalsı ülkenin diğer pek çok hikayesi gibi, içinde derin ve değerli yaşam dersleri taşıyan, nesiller boyu unutulmayacak bir ders olarak masal kitaplarında yerini aldı ve dinleyen herkese birlik olmanın gücünü, sevginin, dayanışmanın ve açgözlülükten uzak durmanın önemini fısıldamaya devam etti.

 

WORD Olarak İndir

Dosya hazırlanıyor, lütfen bekleyiniz...

5

 

PDF Olarak İndir

Dosya hazırlanıyor, lütfen bekleyiniz...

5

İnstagramda takip et

YouTube Kanalımıza Abone Ol

WhatsApp Gruplarımız

Tüm Grupları Görmek İçin Tıklayın


Kurt ve 80 Koyunun Hikayesi adlı dosyayı indir.
2023-2024 Kurt ve 80 Koyunun Hikayesi Kurt ve 80 Koyunun Hikayesi 2023-2024 Kurt ve 80 Koyunun Hikayesi adlı dosya bu içerikte yer almaktadır.
Kurt ve 80 Koyunun Hikayesi adlı dosya 26-04-2025, 21:10 tarihinde admin tarafından eklenmiştir.
Kurt ve 80 Koyunun Hikayesi adlı dosya Eğitim Kategorileri / Masal - Hikaye kategorisinde yer almaktadır ve bugüne kadar 5 defa ziyaret edilmiştir.
Kurt ve 80 Koyunun Hikayesi adlı dosyamızı google da aramak için Kurt ve 80 Koyunun Hikayesi

Konu Etiketleri:

Benzer İçerikler: Benzer İçerikler - Çok Yakın Liste Benzer İçerikler - Çok Yakın Liste Benzer İçerikler - Çok Yakın Liste Benzer İçerikler - Çok Yakın Liste Benzer İçerikler - Çok Yakın Liste Benzer İçerikler - Çok Yakın Liste Benzer İçerikler - Çok Yakın Liste Benzer İçerikler - Çok Yakın Liste Benzer İçerikler - Çok Yakın Liste Benzer İçerikler - Çok Yakın Liste Benzer İçerikler - Çok Yakın Liste Benzer İçerikler - Çok Yakın Liste Benzer İçerikler - Çok Yakın Liste